13 Aralık 2011 Salı

özed geçemedi

blog resmen bir kaç saatlik oldu ve hala sizinle paylaşabileceğim hiç bir gelişme yok. o nedenle yavaş yavaş bir yerlere taşımayı düşündüğüm entrylerimden ilkini buraya apartayım. Hem, ''olm güzelim mesleğin var ha niye bırakıyorsun, olm ben çençen konuşuyorum ha benden ne biçim de güzel avukat olurmuş'' falan diyenlere mesleğe dair fikir versin bu yazı.
Ben de içmeye başlayayım.
Bu arada badilerim okumasın lütfen çünkü yine özet geçemedim piç :(
Öperim.


Şu An Üstünde Ne Var

her zaman umduğun gibi cevaplanmaz bu soru. saten geceliği yeller almıştır, ki bu güzel şeyin layıkı rüzgarla savrulmaktır zaten. sarı saçlarını eller almıştır, ki olur öyle şeyler, zaten boyadır.


benim üstümde bir ağırlık var misal. boynuma oturmuş. 
-şey, tam omuriliğime kemiğiniz denk geldi yalnız, biraz çekseniz?
-hayır.


bu aralar sık sık sabah oluyor, engel olamıyoruz. geceyi durdurmaya çalışacağız diye sabaha yorgun çıkıyoruz. insanlar yüzümüzü yıkadığımızı zannederken biz aslında sınırlı özgürlüğümüzün ve yalnızlığımızın ortam sağlayıcısı geceye göz yaşlarımızla veda ediyor oluyoruz. kafamızda geceden kalma şarkılar ve alkol oranları, ıslık çala çala işe gidiyoruz. yo dostum yo, asla üzgün değiliz.


kahve yapıyoruz, titr koruyucusu mücahit patronun ''görevliye yaptırın'' ikazlarına rağmen. her işimizi kendimiz yapmaya programlıyız. emredebilen yok aramızda. 


bilgisayarlarımızı açıyoruz, bir kahve istemeye utandığımız sekreterimiz tarafından açılmış oluyor bazılarımızın bilgisayarı belki. aşırı teşekkür ediyoruz. minnet duyuyoruz. altında eziliyoruz. ben açardım yahu, düğme değil mi?


düğmeye basmaya konsantre olabilecek kadar yanımıza aldığımız beynimizi zorlayıp kaldırdığımızda bir sürprizle karşılaşıyoruz. 
- silaaaaaaaam!!!!
(aha. yarrak gibi adam. )
- merhaba serkan bey. nasılsınız?


serkan hiç iyi olur mu? serkan adam olur mu? kim bilir yine kimin karısına sarkmış kime borç takmıştır da gelmiştir karga bokunu yemeden. ben bilmem. bilmek istemem. bana patlar. 
insan ötesi çaba gösterip atlatırız serkan'ı. gündüz denilen bokun en katlanılabilir anı olan odada yalnız sabah kahvesi anını skmesine rağmen. affederiz. kin tutmayız. yapamayacağımızdan değil. biz de çok sinirlenir, çok kızar, çok nefret ederiz de, şöyle bir sorunumuz var. unuturuz.


serkan koyar ağırlığını gider. yok, karakter bazında değil. direk ağırlık koyar. yedi kilo anlatır. o öyle demiş de bu kalkıp para vermiş, alamamış, o gelmiş dövmüş, o ayağına sıkmış, o karısını kaçırmış, o karısıyla kaçınca o gelmiş kardeşine tecavüz etmiş. 
lan ne yapıyorsunuz? neler oluyor amına koyim ya, bi durun lan. 


telefon çalar bu arada, icra takibi yaptığınız borçlu arar, orospu der, teşekkürler der kapatırsınız.


serkan'ı göndeririz. üstümüzde bi ağırlık. mutfak yoluna yalpalayarak gitmemizi gece içtiklerimize bağlayan patrona selam eder, yola devam ederiz. kahve kavanozu açıldığında yayılan koku ile mutlu olabilecek kafamıza beton dikerler de yine ölmez, odamıza döneriz.


odada mehmet abi. hani şey sarhoş, ehliyetsiz, ve bir kasabanın bir beldesinde 120 ile giden modifiye şahinin altında kızı can çekişerek ölen adam. 
mehmet abiyi görür görmez kahveniz soğur. mehmet abinin kızını ölü gördüğü an tüm saçının beyazlaması gibi. senin kahven dayanamaz da acıya, mehmet abi şey der:
- şimdi tamam ceza davası önemli değil de, bunlar kaç para tazminat öder tahmini bize?


mehmet abi'yi gönderirsiniz, tahminini tiyniyetini sülalesini skip. ama içinizden yalnız. içinden skmek ağırdır biraz, ensenize oturan adama kırk yedi kilo ekler.


telefon çalar bu arada. açarsınız. icra takibi göndermiş olduğunuz borçlunun alacaklısı olan müvekkiliniz arar size orospu der, iyi günler, teşekkürler der kapatırsınız.


geçen gün kasabada iki aile arasında silahlı kavga çıkmış, iki aileden iki genç ölmüştür. ölenlerden biri 90 doğumlu müvekkilinizdir. müvekkiliniz olması yıllar önce trafik kazasında ölen babasının davasını yürütmekle başladığından, hayatını bilirsiniz. serkanı mehmeti ve telefonları bitirip 90 da doğan ve 2011 de ölen bir adamın annesine baş sağlığına gidersiniz.
annesi, ''bir size güveniyorum'' der. bu iş büyüyecek. allahın kasabasında türk-kürt çatışması çıkmış, aynı mahallenin aynı kızına aşık doksanlı veletleri birbirini annelerinin gözünün önünde öldürmüştür. annelerinin kucağında ölmüştür ikisi de. milliyetini, ırklarını skmeye kıyamadıklarım. çok küçükler lan.


telefon çalar bu arada. bilin bakalım ne dediler?


ofise dönersiniz. bizim mahallede ne işiniz vardı lan? diyen kürt aile ile karşılaşıp kendinize gelirsiniz. onlardan bir, bizden bir, siz karışmayın derler. lan biz? hukuk sistemi olarak mı karışmayalım yani? anlamadık ki. tehditleri yutar gönderirsiniz.


telefon çalar, açmazsınız.


altı olur saat. bir şeyleri ihmal ederek süre kaçırmış takip elemanı gelir ofise süklüm püklüm. müvekkili en az seksenbin zarara sokmuştur. oturur başlarsınız madde aramaya, nasıl kurtuluruz. saatlerce okursunuz. telefon çalar, çalar, çalar. üstünüzde bir ağırlık vardır. telefon çalar, madde okursunuz, telefon çalar, yargıtay kararı ararsınız, telefon çalar, ağırlık.


dokuz olur eve gidersiniz. şanslıysanız eve giderken aldığınız iki bira nedeniyle sevgiliniz tarafından alkoliklikle suçlanıp iyice arttırırsınız ağırlığınızı. 
yine de salaksınızdır. hiç değil o var dersiniz. o var.


üstümde bir ağırlık.
sevişirken ben üstte olsam olur mu?
lütfen?


Kurulu Düzen

Beyler Selam.
Kurulu düzen namlı bir yaratık var ve bizi çok pis yiyor haberiniz var değil mi?
Benim de vardı.
Uzun süredir içinde bulunduğum mutsuzluğu, bir akşam yerel radyodan keremcem'in slow şarkılarından birini istediğimde fark ettim. Üzerimdeki hırkaya baktım, kahverengi ve yoluk olması yetmezmiş gibi haftalardır eve gelir gelmez üzerime geçirdiğim ilk şeydi. Aynaya koştum. Ortasından birleşmiş kaşlarımın bana bir şeyler anlatmaya çalıştığı barizdi ve üstelik saçlarımın dip boyası gelmekle kalmamış, geri gitmiş, tekrar gelmiş, el sallamış, hareket çekmiş, en sonunda pes edip her gün kalemle tutturup evden çıkmama ses etmez olmuşlardı.
Makyaj mı? Bazı günler dilekçe yazarken yanağımı siyaha boyuyordum o mu? ha değil.
Olsun, kurulu düzenim vardı.

Her sabah işe geliyordum misal. Sevmemek değil, nefret ettiğim bir işe. 15 yaşında tecavüze uğrayıp hamile kalan bir kızın duruşmasına giriyor ve hadiseleri olanca ayrıntısıyla dinliyordum, ondan çıkıp boşanma davasına giriyor ve tarafların birbirlerine ''orospuuu!! şerefsizzz!!'' diye bağırmaları arasında kalan beş yaşında bir oğlan çocuğunun gözlerine bakıyordum. Ofise dönüp hiç inanmadığım bazı kavramları azimle savunan dilekçeler yazıyor, sonra hacze gidiyordum.
Olsun, kurulu düzenim vardı.

Küçük bir yerde yaşıyordum ve insanlar üzerinden aylar geçmesine rağmen ''vah kızım nişanlısı bunu terk edeli pek zayıfladı bu'' diye arsız arsız yorumlar yapmaya, evleneceğim için kapattığım ve başka bir avukatla beraber çalışmaya başladığım  için ''yapamadın mı niye kapattın? haaa evlenecektin ya? ne oldu hakikaten o iş?'' şeklinde kendince yargılamaya istisnasız her gün devam ediyorlardı.
Olsun, kurulu düzenim vardı.

Bir gün şey oldu, bir süredir twitter'dan takip edenler üslubumu biliyorlardır da, ''sktim kurulu düzenini hacı''
evet tam olarak olan bu.
30 yaşında, beş parasız, işimi, mesleğimi ve yaşadığım yeri bırakıp gitmeye karar verdim.
Burada olanları anlatacağım. Artiz mi olurum, kötü yola mı düşerim hep beraber bakacağız. Neyi nasıl yapacağıma dair hiç bir fikrim yok. Zaten hiç bir zaman kendisine yeni manita yapıp sevgilisini öyle terk eden kadınlar gibi de olamadım.
Şu anki aşama aslında en zor kısım atlatılmış bir aşama. İstifa edildi ve bütün bu olanlar aileye bildirildi. Birlikte yaşadığım ailem, buradaki 3-5 arkadaşım ve patronum, gitmemem gerektiğine dair fikirlerini sunarak bana gereken desteği verdiler.
Şu an, en azından ailemin şoku atlatması için gereken bir kaç günü bekliyorum.
Pisssssmi beyler.
Bu yaştan sonra yeni bir hayat kurulur mu, bakacağız. desteklerinizi esirgemeyin.
RT PLS. sdhgfjksdgfjsd